Yeşil Kahve Nedir ? Yeşil Kahvenin Faydaları Nelerdir ?
Yeşil Kahveyi diğer kahvelerden ayıran özellik kahvenin kavrulmamış olmasıdır. Kahve çekirdeği kavrulmadığı için yararlı özelliklerini kaybetmemiştir.
Kahve kavrulduğunda aromalı bir renk ve koku alır fakat kavrulurken içerisinde bir antioksidan olan ‘Klorojenik Asiti’ de ortadan kalkmış olur.Bu özelliği yeşil kahveyi diğer kahvelerden ayıran özelliğidir.
Kararında tüketildiğinde insan sağlığına bir çok şekilde faydası vardır ve diğer kahveler gibi işlem görmediği için klorojenik asit yönünden de zengindir. Kavrulmadığı için asit oranı da düşüktür.Çekirdek tadı normal kahveden farklı değildir ve hazırlanışı normal türk kahvesi gibi olabilir.
Yeşil Kahvenin Faydaları- Kahvemiz içeriğindeki kafein ve klorojenik asidin etkisiyle yağ yakımını oldukça hızlandırır. Yeşil kahve içtiğimizde fazla miktarda su içmeliyiz. Su ile birlikte yağ yakımını hızlandırır.
- Zayıflamamıza yardımcı olur.
- Bazal metabolizmayı hızlandırır.
- Antioksidan özelliğine sahitir. Serbest radikallerin zararlı etkilerini önler.
- Bağışıklığı düzenler.
- Hipertansiyon üzerinde iyileştirici bir etkiye sahiptir.
Yeşil Kahvenin ZararlarıFaydalarının yanı sıra fazla tüketilmesi halinde; uykusuzluk, sinirlilik, huzursuzluk, bulantı, kusma, kalp ritminde artış, baş ağrısı ve kaygı gibi zararlı durumlar oluşabilir. Çok fazla içildiğinde fazla miktarda su içmeliyiz. Günlük 3 Litre civarı .
Peki Yeşil Kahve Nasıl Yapılır ?Aslında yeşil kahvenin yapılması normal bildiğimiz Türk kahvesi gibi yapılmaktadır.Yapılışı;
- Herşeyden önce Yeşil kahvemiz öğütülmüş şekilde olmalıdır.
- Cezvemize Yeşil Kahvemizi koyuyoruz.
- Türk Kahvesi pişirir gibi pişirmemiz gerekiyor.
- Sabah akşam günde 2 defa içebiliriz.
Kahve kavrulduğunda aromalı bir renk ve koku alır fakat kavrulurken içerisinde bir antioksidan olan ‘Klorojenik Asiti’ de ortadan kalkmış olur.Bu özelliği yeşil kahveyi diğer kahvelerden ayıran özelliğidir.
Kararında tüketildiğinde insan sağlığına bir çok şekilde faydası vardır ve diğer kahveler gibi işlem görmediği için klorojenik asit yönünden de zengindir. Kavrulmadığı için asit oranı da düşüktür.Çekirdek tadı normal kahveden farklı değildir ve hazırlanışı normal türk kahvesi gibi olabilir.
Yeşil Kahvenin Faydaları- Kahvemiz içeriğindeki kafein ve klorojenik asidin etkisiyle yağ yakımını oldukça hızlandırır. Yeşil kahve içtiğimizde fazla miktarda su içmeliyiz. Su ile birlikte yağ yakımını hızlandırır.
- Zayıflamamıza yardımcı olur.
- Bazal metabolizmayı hızlandırır.
- Antioksidan özelliğine sahitir. Serbest radikallerin zararlı etkilerini önler.
- Bağışıklığı düzenler.
- Hipertansiyon üzerinde iyileştirici bir etkiye sahiptir.
Yeşil Kahvenin ZararlarıFaydalarının yanı sıra fazla tüketilmesi halinde; uykusuzluk, sinirlilik, huzursuzluk, bulantı, kusma, kalp ritminde artış, baş ağrısı ve kaygı gibi zararlı durumlar oluşabilir. Çok fazla içildiğinde fazla miktarda su içmeliyiz. Günlük 3 Litre civarı .
Peki Yeşil Kahve Nasıl Yapılır ?Aslında yeşil kahvenin yapılması normal bildiğimiz Türk kahvesi gibi yapılmaktadır.Yapılışı;
- Herşeyden önce Yeşil kahvemiz öğütülmüş şekilde olmalıdır.
- Cezvemize Yeşil Kahvemizi koyuyoruz.
- Türk Kahvesi pişirir gibi pişirmemiz gerekiyor.
- Sabah akşam günde 2 defa içebiliriz.
Türkiye’de Radyo Yayıncılığı
,Radyo Yayıncılığı Radyo kısaca sesin, göz, müzik ve efektlerin elektromanyetik dalgalar aracılığıyla bir yerden başka bir yere ulaştırılmasıdır (Gökovalı,2005:10). Latince ışıma anlamında radius sözcüğünden türetilen bu isim, birçok dünya dili gibi Türkçeye de girmiştir. Radyonun icat edilme sürecinde birçok kişinin katkısı olmuştur. Bunlar arasında Alman fizikçi Hertz ve İtalyan fizikçi G. Marconi ön plana çıkan isimlerdir (Küçükerdoğan, 2003:15).
Radyo tekniğinin gelişmesinde şu dört ismin adını vermek gerekir: James Clerk Maxwell, Heinrick Hertz, Guglielmo Marconi, Lee de Forest. Bu isimlere daha birçokları da eklenebilir. Özellikle aynı buluşu bir başka ülkede, aynı tarihlerde birbirinden habersiz olarak gerçekleştiren birçok ilim adamı vardır. Bu yüzden radyo tarihçesine değinen kitap ve yazılarda ilk buluşun kim tarafından yapıldığı konusunda zaman zaman birlik olmamaktadır (Aziz,1976:8). 138 James Clerk Meaxwell 1860 yılında radyo dalgalarının varlığını bulmuştur. 1865 yılında bu dalgaların boşlukta ışık hızına yakın bir hızla hareket etmesi gerektiğini ileri sürmüştür.
Maxwell’in bu buluşunu, radyo dalgalarına adını veren Heinrich Hertz geliştirmiştir. Hertz 1886 yılında yaptığı deneylerle, radyo dalgalarının ve ses titreşimlerinin elektromanyetik alanda ışık hızıyla yayıldığını kanıtladıktan sonra, elektromanyetik dalgaların uygun metal yüzeylerde yönlendirilmiş radyo dalgalarına dönüşebileceğini bulmuştur. Marconi, sesi önce kısa mesafelere daha sonra da uzun mesafelere aktarmayı başarmıştır. 1901 yılında telsiz aracılığı ile ses dalgalarının, titreşmelerinin aktarılmasını gerçekleştirmiştir. Lee De Forest, 1907 yılında “boşluk tüpünü” kullanarak, radyo teknik buluşlarına yeni bir boyut kazandırmıştır. Forest, 1909 yılında Eiffel Kulesi’ne bir anten yerleştirerek buluşunu denemiştir. Amerika’da da denemeler yapan Forest, bu çalışmalarında başarılı olmuştur (Serarslan,1993:6). Marconi’nin ilk radyosu günümüzde teknolojik ilerlemelere paralel olarak boyut, biçim, dayanıklılık, ses niteliği, alış hassasiyeti gibi özelliklerinde büyük bir gelişme sağlamıştır. İlk yıllarda şebeke elektriği ile çalışan ve sabit bir yere konulan radyo, oturma odalarında aile bireylerinin birlikte dinlediği bir kitle iletişim aracı durumundadır. Transistörün ortaya çıkması ile radyo her yere taşınabilen tek tek bireylerce dinlenebilen bir kitle iletişim aracı haline gelmiştir (Çakır, 2005:6).
Dünyada devamlı yayın yapan ilk radyo vericisi 2 Kasım 1920’de Amerika Birleşik Devletleri’nde çalışmaya başlamıştır. Pittsburg’da KDKA adlı kanalda seçim haberleriyle başlayan bu yayını 500 ile 2.000 arasında kişi dinlemiştir. Yayınlarını akşam saatlerinde yapan bu ilk radyo kanalı iki yıldan fazla bir süre haber, müzik ve spor programları yayınlamıştır (Aziz,1982:9). Avrupa kıtasında radyo yayınları ilk kez 1920’li yılların başlarında yapılmıştır. İngiltere, Fransa ve Sovyetler Birliği 1922 yılında, Almanya 1923 yılında radyo yayınlarına başlamıştır. 1930’larda Asya ve Afrika’nın kimi ülkeleri dışında hemen hemen her ülkede radyo istasyonları kurulmuştur (Kocabaşoğlu,1980:7). Türkiye’de Radyo Yayıncılığı Türkiye’de ilk radyo yayını 1927 yılında, Ankara ve İstanbul’da kurulan beşer kilovatlık telsiz istasyonlarından yapılmıştır.
Bu telsiz istasyonlarını bir Fransız şirketi kurmuş ve istasyonlar o zamanın ölçülerine göre, Avrupa’nın güçlü radyo postaları arasında sayılmıştır (Kocabaşoğlu,1980:9). Bu telsiz istasyonlarının işletilmesi, o dönem yürürlükte 139 olan 4 Şubat 1924 tarihli ve 406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanunu’nun birinci maddesine göre, Posta, Telgraf ve Telefon İdaresi’ne verilmiştir (Tokgöz,1972:33). 6 Ocak 1926 tarihinde kurulan Telsiz - Telefon Türk Anonim Şirketi aynı yılın Eylül ayında devletten radyo yayını yapma imtiyazını almıştır. Bu imtiyaz sözleşmesi sonucunda Türkiye’de on yıl boyunca radyo yayını işletmeciliği TTTAŞ (Telsiz – Telefon Türk Anonim Şirketi) adlı şirkete verilmiştir (Taşer,1969:37). Bu uygulama ile Türkiye’de radyo yayıncılığı devlet denetiminde özel bir şirkete devredilmiştir. Kocabaşoğlu, TTTAŞ’ın kurucularının İş Bankası adına Celal Bayar, Anadolu Ajansı adına Siirt Milletvekili Mahmut Soydan ve Gümüşhane Milletvekili Cemal Hüsnü Taray ile tüccar Nuri İleri’nin yer aldığını belirtmiştir (1980:13). Bu yönü ile ele alındığında Türkiye’de radyo yayıncılığının devlet kontrolünde bir özel işletme ile başladığını söyleyebiliriz. Türkiye’de radyo yayıncılığı denetim ve işletmeleri açısından incelendiğinde Tablo 1.’de belirtilen alt dönemlere ayrılmaktadır:
Tablo 1. Türkiye’de Radyo Yayıncılığının Dönemleri Kaynak: Kocabaşoğlu, U. (1980). Şirket Telsizinden Devlet Radyosuna, Ankara Üniversitesi SBFY ve RTÜK kayıtlarından derlenen bilgilerle düzenlenmiştir. Türkiye’de Cumhuriyet döneminden itibaren radyo yayınları daha önce kurulmuş olan ve dış ülkelerle haberleşmeyi sağlayan telsiz istasyonlarından yapılmıştır. Özellikle okuma yazma olanaklarından yoksun bir nüfusa sahip Türkiye’de radyo çok etkili bir eğitim aracı olarak kullanılamamıştır. Cumhuriyet’in kurulmasının ardından gelişmeye ve yenileşmeye açık devlet adamları birçok konuda olduğu gibi radyo yayıncılığı alanında da öncülük etmişlerdir. Atatürk’ün direktifleriyle çağı yakalamayı amaçlayan kurumların kurulması, başarı gösteren veya yetenekli sanatçıların yurt dışına gönderilmesi gibi adımlar atılmıştır Dönem Yıllar TTTAŞ Dönemi 1926-1934 TTTAŞ ve PTT Dönemi 1934-1936 PTT Dönemi 1936-1940 Matbuat Umum Müdürlüğü 1940-1943 Basın Yayın Umum Müdürlüğü 1943-1949 Basın Yayın ve Turizm Müdürlüğü 1949-1960 Basın Yayın ve Turizm Müdürlüğü (1960 İhtilali sonrası) 1960-1964 TRT Dönemi 1964 'ten günümüze Özel Sermayeli Radyolar 1992'den günümüze 140 (Candemir,1995:19). Atılan bu adımlar Avrupa’da daha hızlı gelişen radyoculuğun Türkiye’de de gelişmesi için yapılan özel çabaların temelini oluşturmuştur.
PTT İçişleri Bakanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı gibi üç ayrı otoritenin elinde içeriksel olarak gelişemeyen radyonun, özellikle İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla tek elden yönetimi ve daha sıkı bir denetim altına alınması görüşü yaygınlık kazanmıştır. Bu kapsamda Matbuat Umum Müdürlüğü kurulmuştur. 31 Mayıs 1940’da yürürlüğe giren 3837 Sayılı Matbuat Umum Müdürlüğü Yasası ile kurumun örgütsel yapısı ve işleri düzenlenmiştir. (Çakır, 2005:28). Bu dönem, Ankara Radyosu dışındaki radyolar için gelişme dönemi olmuştur. İzmir Belediyesi tarafından 1949’da kurulan İzmir Radyosu, 1953’te devlet radyosu kimliğini kazanmıştır. Türkiye’de 60’lı yıllarda radyo kitle iletişiminde etkin konumunu sürdürmüştür (Çetinok, 2007:54).
21 Temmuz 1946 tarihinde yapılan ilk tek dereceli seçim ile çok partili siyasal döneme geçen Türkiye’de radyoculuk uygulamalarında da değişiklikler yaşanmıştır. İlk değişiklik 5392 sayılı Basın Yayın ve Turizm Genel Müdürlüğü’nün kurulması ile radyo yönetiminin PTT’den alınarak bu kuruluşa verilmesi ile gerçekleşmiştir (Serarslan,1993:25). 1961 Anayasasının 121. Maddesine göre Türkiye’deki radyo ve televizyon yayınlarının tarafsız, özerk bir kamu kuruluşuna devredilmesi ve bunun için uygun bir yasanın çıkarılması gerekli görülmüştür. Bütün bu oluşumlar 1 Mayıs 1964 ‘de yürürlüğe giren 359 sayılı yasa ile Türkiye’deki radyo ve televizyon yayınlarının “tekel” olarak resmi bir şekilde TRT’ye (Türkiye, Radyo ve Televizyon Kurumu) devredilmesine ortam hazırlamıştır (Türker,2001:9). TRT 1964 yılından başlayarak, elindeki sınırlı olanaklara karşın, radyoların yayın saatlerini arttırmaya çalışmış, 1964’de tüm radyoların günlük yayın süresi 128 saatken bu süre 1966’da 171, 1968’de 193 ve 1969’da 226 saate yükselmiştir. Günün belli saatlerinde yayın yapan radyolar tam gün yayın yapmaya başlamışlardır (Çankaya,1997:29).
TRT’nin kurulması ile Türkiye’de Radyo-TV alanında yeni bir dönem başlamıştır. Sonraki yıllar, teknik altyapının yenilenmesi, radyo kanallarının yeniden yapılanması, bölge radyolarının kurulması ve program planlamasının merkezi sisteme bağlanması gibi gelişmeler Türkiye’de radyo yayıncılığına altın yılları yaşatmıştır. 9 Eylül 1974’te Ankara, İstanbul, İzmir, Erzurum, Diyarbakır, Antalya ve Çukurova radyolarının katılımıyla Radyo 1 kanalı 24 saat kesintisiz ortak yayına başlamıştır. 1 Ocak 1975’te Radyo 2 ve Radyo 3 kanalları kurulmuştur. 18 Ekim 1987’de Radyo 4 hizmete girmiştir (http:www.trtnet.tr Erişim Tarihi 15 Mayıs 2013). 141 Türkiye’de radyo yayıncılığı 1992 yılına kadar TRT’nin tekelinde gerçekleştirilmiştir. 1992 yılı Türkiye’de özel sermayeli radyo kanallarının yayına başladığı yıl olmuştur. Türkiye’de ilk özel radyo yayını ile ilgili farklı kaynaklarda farklı bilgiler yer almaktadır. Öğütçü (1993), Türkiye’de TRT dışında yapılan ilk özel radyo yayınının Bodrum Belediyesi tarafından hayata geçirildiğini aktarmıştır.
6 Haziran 1992 tarihli Cumhuriyet gazetesi Bodrum’da 1992 yılının Mayıs ayında turizm amaçlı İngilizce radyo yayınının yapıldığının bilgisini vermiştir ( “Özel Radyo Yayını Başladı”, Cumhuriyet Gazetesi, 6.6.1992). Ekşi sözlükte 1 Mayıs 1992 tarihinde Bodrum’da kurulan Radyo Eko’nun ilk özel radyo kanalı olduğu belirtilirken (http://eksisozluk.com/turkiyenin-ilk-ozel-radyosu--2869048 Erişim Tarihi 11 Mayıs 2013), Wikipedia kaynaklarında Türkiye’de ilk özel sermayeli radyo kanalının 1991 yılında Gaziantep’de yayına başlayan Olay (FM) Radyo (http://tr.wikipedia.org/wiki/Gaziantep_Olay_Fm_Radyo, Erişim Tarihi 21 Mayıs 2013 ) olduğu yer almaktadır. İstanbul merkezli yayın yapan ilk özel radyo kanalı ise 4 Haziran 1992 tarihinde 101 FM frekansından yayına başlayan Mehmet Duru’nun sahip olduğu Kent FM olmuştur (Gökmen,1993:56). 1992 yılından itibaren sayısı artmaya başlayan özel radyolar, Anayasanın 133. Maddesini, 2954 sayılı TRT yasasını, 2813 sayılı Telsiz yasasını ihlal etmiştir. 1993 yılında Anayasanın 133. Maddesi değiştirilmiş, sözü geçen değişiklik 10 Temmuz 1993 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.
Anayasanın 133. Maddesi şöyle değiştirilmiştir: “Radyo ve Televizyon istasyonları kurmak ve işletmek kanunla düzenlenerek şartlar çerçevesinde serbesttir” (Çankaya, 1997:1034). Bu yasa ile birlikte radyo yayıncılığında devlet tekeli kaldırılmıştır. 13 Nisan 1994 tarihinde radyo ve televizyonların kuruluş ve yayınlarının düzenleyen (RTÜK) 3984 sayılı kanun meclis tarafından kabul edilmiştir. Hem devlet hem de özel girişimin yürüttüğü radyo ve televizyon yayınları kanuni bir düzenlemeye tabi tutulmuştur. Bu kanunun yürürlüğe girmesindeki en önemli amaç, var olan ortamdaki başıboşluğun ve karmaşanın kanun yoluyla düzeltilmesi olmuştur (Müftüoğlu,1996:359). Türkiye’de özel radyo şirketleri çok çeşitli kişi, kurum ve kuruluşlar tarafından sermaye konularak kurulmuştur (Çankaya,1997:110)
Radyo tekniğinin gelişmesinde şu dört ismin adını vermek gerekir: James Clerk Maxwell, Heinrick Hertz, Guglielmo Marconi, Lee de Forest. Bu isimlere daha birçokları da eklenebilir. Özellikle aynı buluşu bir başka ülkede, aynı tarihlerde birbirinden habersiz olarak gerçekleştiren birçok ilim adamı vardır. Bu yüzden radyo tarihçesine değinen kitap ve yazılarda ilk buluşun kim tarafından yapıldığı konusunda zaman zaman birlik olmamaktadır (Aziz,1976:8). 138 James Clerk Meaxwell 1860 yılında radyo dalgalarının varlığını bulmuştur. 1865 yılında bu dalgaların boşlukta ışık hızına yakın bir hızla hareket etmesi gerektiğini ileri sürmüştür.
Maxwell’in bu buluşunu, radyo dalgalarına adını veren Heinrich Hertz geliştirmiştir. Hertz 1886 yılında yaptığı deneylerle, radyo dalgalarının ve ses titreşimlerinin elektromanyetik alanda ışık hızıyla yayıldığını kanıtladıktan sonra, elektromanyetik dalgaların uygun metal yüzeylerde yönlendirilmiş radyo dalgalarına dönüşebileceğini bulmuştur. Marconi, sesi önce kısa mesafelere daha sonra da uzun mesafelere aktarmayı başarmıştır. 1901 yılında telsiz aracılığı ile ses dalgalarının, titreşmelerinin aktarılmasını gerçekleştirmiştir. Lee De Forest, 1907 yılında “boşluk tüpünü” kullanarak, radyo teknik buluşlarına yeni bir boyut kazandırmıştır. Forest, 1909 yılında Eiffel Kulesi’ne bir anten yerleştirerek buluşunu denemiştir. Amerika’da da denemeler yapan Forest, bu çalışmalarında başarılı olmuştur (Serarslan,1993:6). Marconi’nin ilk radyosu günümüzde teknolojik ilerlemelere paralel olarak boyut, biçim, dayanıklılık, ses niteliği, alış hassasiyeti gibi özelliklerinde büyük bir gelişme sağlamıştır. İlk yıllarda şebeke elektriği ile çalışan ve sabit bir yere konulan radyo, oturma odalarında aile bireylerinin birlikte dinlediği bir kitle iletişim aracı durumundadır. Transistörün ortaya çıkması ile radyo her yere taşınabilen tek tek bireylerce dinlenebilen bir kitle iletişim aracı haline gelmiştir (Çakır, 2005:6).
Dünyada devamlı yayın yapan ilk radyo vericisi 2 Kasım 1920’de Amerika Birleşik Devletleri’nde çalışmaya başlamıştır. Pittsburg’da KDKA adlı kanalda seçim haberleriyle başlayan bu yayını 500 ile 2.000 arasında kişi dinlemiştir. Yayınlarını akşam saatlerinde yapan bu ilk radyo kanalı iki yıldan fazla bir süre haber, müzik ve spor programları yayınlamıştır (Aziz,1982:9). Avrupa kıtasında radyo yayınları ilk kez 1920’li yılların başlarında yapılmıştır. İngiltere, Fransa ve Sovyetler Birliği 1922 yılında, Almanya 1923 yılında radyo yayınlarına başlamıştır. 1930’larda Asya ve Afrika’nın kimi ülkeleri dışında hemen hemen her ülkede radyo istasyonları kurulmuştur (Kocabaşoğlu,1980:7). Türkiye’de Radyo Yayıncılığı Türkiye’de ilk radyo yayını 1927 yılında, Ankara ve İstanbul’da kurulan beşer kilovatlık telsiz istasyonlarından yapılmıştır.
Bu telsiz istasyonlarını bir Fransız şirketi kurmuş ve istasyonlar o zamanın ölçülerine göre, Avrupa’nın güçlü radyo postaları arasında sayılmıştır (Kocabaşoğlu,1980:9). Bu telsiz istasyonlarının işletilmesi, o dönem yürürlükte 139 olan 4 Şubat 1924 tarihli ve 406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanunu’nun birinci maddesine göre, Posta, Telgraf ve Telefon İdaresi’ne verilmiştir (Tokgöz,1972:33). 6 Ocak 1926 tarihinde kurulan Telsiz - Telefon Türk Anonim Şirketi aynı yılın Eylül ayında devletten radyo yayını yapma imtiyazını almıştır. Bu imtiyaz sözleşmesi sonucunda Türkiye’de on yıl boyunca radyo yayını işletmeciliği TTTAŞ (Telsiz – Telefon Türk Anonim Şirketi) adlı şirkete verilmiştir (Taşer,1969:37). Bu uygulama ile Türkiye’de radyo yayıncılığı devlet denetiminde özel bir şirkete devredilmiştir. Kocabaşoğlu, TTTAŞ’ın kurucularının İş Bankası adına Celal Bayar, Anadolu Ajansı adına Siirt Milletvekili Mahmut Soydan ve Gümüşhane Milletvekili Cemal Hüsnü Taray ile tüccar Nuri İleri’nin yer aldığını belirtmiştir (1980:13). Bu yönü ile ele alındığında Türkiye’de radyo yayıncılığının devlet kontrolünde bir özel işletme ile başladığını söyleyebiliriz. Türkiye’de radyo yayıncılığı denetim ve işletmeleri açısından incelendiğinde Tablo 1.’de belirtilen alt dönemlere ayrılmaktadır:
Tablo 1. Türkiye’de Radyo Yayıncılığının Dönemleri Kaynak: Kocabaşoğlu, U. (1980). Şirket Telsizinden Devlet Radyosuna, Ankara Üniversitesi SBFY ve RTÜK kayıtlarından derlenen bilgilerle düzenlenmiştir. Türkiye’de Cumhuriyet döneminden itibaren radyo yayınları daha önce kurulmuş olan ve dış ülkelerle haberleşmeyi sağlayan telsiz istasyonlarından yapılmıştır. Özellikle okuma yazma olanaklarından yoksun bir nüfusa sahip Türkiye’de radyo çok etkili bir eğitim aracı olarak kullanılamamıştır. Cumhuriyet’in kurulmasının ardından gelişmeye ve yenileşmeye açık devlet adamları birçok konuda olduğu gibi radyo yayıncılığı alanında da öncülük etmişlerdir. Atatürk’ün direktifleriyle çağı yakalamayı amaçlayan kurumların kurulması, başarı gösteren veya yetenekli sanatçıların yurt dışına gönderilmesi gibi adımlar atılmıştır Dönem Yıllar TTTAŞ Dönemi 1926-1934 TTTAŞ ve PTT Dönemi 1934-1936 PTT Dönemi 1936-1940 Matbuat Umum Müdürlüğü 1940-1943 Basın Yayın Umum Müdürlüğü 1943-1949 Basın Yayın ve Turizm Müdürlüğü 1949-1960 Basın Yayın ve Turizm Müdürlüğü (1960 İhtilali sonrası) 1960-1964 TRT Dönemi 1964 'ten günümüze Özel Sermayeli Radyolar 1992'den günümüze 140 (Candemir,1995:19). Atılan bu adımlar Avrupa’da daha hızlı gelişen radyoculuğun Türkiye’de de gelişmesi için yapılan özel çabaların temelini oluşturmuştur.
PTT İçişleri Bakanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı gibi üç ayrı otoritenin elinde içeriksel olarak gelişemeyen radyonun, özellikle İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla tek elden yönetimi ve daha sıkı bir denetim altına alınması görüşü yaygınlık kazanmıştır. Bu kapsamda Matbuat Umum Müdürlüğü kurulmuştur. 31 Mayıs 1940’da yürürlüğe giren 3837 Sayılı Matbuat Umum Müdürlüğü Yasası ile kurumun örgütsel yapısı ve işleri düzenlenmiştir. (Çakır, 2005:28). Bu dönem, Ankara Radyosu dışındaki radyolar için gelişme dönemi olmuştur. İzmir Belediyesi tarafından 1949’da kurulan İzmir Radyosu, 1953’te devlet radyosu kimliğini kazanmıştır. Türkiye’de 60’lı yıllarda radyo kitle iletişiminde etkin konumunu sürdürmüştür (Çetinok, 2007:54).
21 Temmuz 1946 tarihinde yapılan ilk tek dereceli seçim ile çok partili siyasal döneme geçen Türkiye’de radyoculuk uygulamalarında da değişiklikler yaşanmıştır. İlk değişiklik 5392 sayılı Basın Yayın ve Turizm Genel Müdürlüğü’nün kurulması ile radyo yönetiminin PTT’den alınarak bu kuruluşa verilmesi ile gerçekleşmiştir (Serarslan,1993:25). 1961 Anayasasının 121. Maddesine göre Türkiye’deki radyo ve televizyon yayınlarının tarafsız, özerk bir kamu kuruluşuna devredilmesi ve bunun için uygun bir yasanın çıkarılması gerekli görülmüştür. Bütün bu oluşumlar 1 Mayıs 1964 ‘de yürürlüğe giren 359 sayılı yasa ile Türkiye’deki radyo ve televizyon yayınlarının “tekel” olarak resmi bir şekilde TRT’ye (Türkiye, Radyo ve Televizyon Kurumu) devredilmesine ortam hazırlamıştır (Türker,2001:9). TRT 1964 yılından başlayarak, elindeki sınırlı olanaklara karşın, radyoların yayın saatlerini arttırmaya çalışmış, 1964’de tüm radyoların günlük yayın süresi 128 saatken bu süre 1966’da 171, 1968’de 193 ve 1969’da 226 saate yükselmiştir. Günün belli saatlerinde yayın yapan radyolar tam gün yayın yapmaya başlamışlardır (Çankaya,1997:29).
TRT’nin kurulması ile Türkiye’de Radyo-TV alanında yeni bir dönem başlamıştır. Sonraki yıllar, teknik altyapının yenilenmesi, radyo kanallarının yeniden yapılanması, bölge radyolarının kurulması ve program planlamasının merkezi sisteme bağlanması gibi gelişmeler Türkiye’de radyo yayıncılığına altın yılları yaşatmıştır. 9 Eylül 1974’te Ankara, İstanbul, İzmir, Erzurum, Diyarbakır, Antalya ve Çukurova radyolarının katılımıyla Radyo 1 kanalı 24 saat kesintisiz ortak yayına başlamıştır. 1 Ocak 1975’te Radyo 2 ve Radyo 3 kanalları kurulmuştur. 18 Ekim 1987’de Radyo 4 hizmete girmiştir (http:www.trtnet.tr Erişim Tarihi 15 Mayıs 2013). 141 Türkiye’de radyo yayıncılığı 1992 yılına kadar TRT’nin tekelinde gerçekleştirilmiştir. 1992 yılı Türkiye’de özel sermayeli radyo kanallarının yayına başladığı yıl olmuştur. Türkiye’de ilk özel radyo yayını ile ilgili farklı kaynaklarda farklı bilgiler yer almaktadır. Öğütçü (1993), Türkiye’de TRT dışında yapılan ilk özel radyo yayınının Bodrum Belediyesi tarafından hayata geçirildiğini aktarmıştır.
6 Haziran 1992 tarihli Cumhuriyet gazetesi Bodrum’da 1992 yılının Mayıs ayında turizm amaçlı İngilizce radyo yayınının yapıldığının bilgisini vermiştir ( “Özel Radyo Yayını Başladı”, Cumhuriyet Gazetesi, 6.6.1992). Ekşi sözlükte 1 Mayıs 1992 tarihinde Bodrum’da kurulan Radyo Eko’nun ilk özel radyo kanalı olduğu belirtilirken (http://eksisozluk.com/turkiyenin-ilk-ozel-radyosu--2869048 Erişim Tarihi 11 Mayıs 2013), Wikipedia kaynaklarında Türkiye’de ilk özel sermayeli radyo kanalının 1991 yılında Gaziantep’de yayına başlayan Olay (FM) Radyo (http://tr.wikipedia.org/wiki/Gaziantep_Olay_Fm_Radyo, Erişim Tarihi 21 Mayıs 2013 ) olduğu yer almaktadır. İstanbul merkezli yayın yapan ilk özel radyo kanalı ise 4 Haziran 1992 tarihinde 101 FM frekansından yayına başlayan Mehmet Duru’nun sahip olduğu Kent FM olmuştur (Gökmen,1993:56). 1992 yılından itibaren sayısı artmaya başlayan özel radyolar, Anayasanın 133. Maddesini, 2954 sayılı TRT yasasını, 2813 sayılı Telsiz yasasını ihlal etmiştir. 1993 yılında Anayasanın 133. Maddesi değiştirilmiş, sözü geçen değişiklik 10 Temmuz 1993 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.
Anayasanın 133. Maddesi şöyle değiştirilmiştir: “Radyo ve Televizyon istasyonları kurmak ve işletmek kanunla düzenlenerek şartlar çerçevesinde serbesttir” (Çankaya, 1997:1034). Bu yasa ile birlikte radyo yayıncılığında devlet tekeli kaldırılmıştır. 13 Nisan 1994 tarihinde radyo ve televizyonların kuruluş ve yayınlarının düzenleyen (RTÜK) 3984 sayılı kanun meclis tarafından kabul edilmiştir. Hem devlet hem de özel girişimin yürüttüğü radyo ve televizyon yayınları kanuni bir düzenlemeye tabi tutulmuştur. Bu kanunun yürürlüğe girmesindeki en önemli amaç, var olan ortamdaki başıboşluğun ve karmaşanın kanun yoluyla düzeltilmesi olmuştur (Müftüoğlu,1996:359). Türkiye’de özel radyo şirketleri çok çeşitli kişi, kurum ve kuruluşlar tarafından sermaye konularak kurulmuştur (Çankaya,1997:110)